top of page
Hugs not Drugs!

“Teoride bağlanmayla kast ettiğimiz şey kabaca “sevgi”nin bilimsel ifadesidir....”

Psikeart Dergisi Bağımlılık sayısından alıntıdır.

Sevgi öyle bir kavram ki, hakkında herkesin söyleyecek çok sözü olsa da ne olduğunu tam olarak tarif edemediğimiz bir durumdur.

Sakar Al Szolack. Washington Generals takımının efsane basketçisi. Oynadığı takım sadece bir sezonda 245 oyun kaybetmiş bu bir zat-ı muhterem, sportif kariyeri çok parlak olmasa da, sonraları slogan haline gelen “hugs not drugs!” sözüyle adını tarihin altın sayfalarına yazdırdı. Spor hayatı çok uzun devam edemeyen talihsiz basketçi, sektör değiştirip barmen olarak çalışmaya başladıktan bir süre sonra derinden bağlı olduğu annesini kalp krizi sonucu kaybetti. Ruhunun acısını tedavi edebilmek adına alkol ve uyuşturucuya tutundu, öyle ki bir zaman sonra günlük kokain masrafı bin doları geçmeye başladı. Hayatı batakhanelerde geçmeye başlayan, ruhu yalan, dolan üç kağıtçılığa teslim olan Al, çaldığı son kapıyı açan bir başka annenin dokunuşuyla hayata dönecekti. Müstakbel kayınvalidesinin Al’ı kucaklayışı onu öylesine etkilemişti ki; bu dokunuşun uyuşturucudan daha etkili olduğu düşüncesiyle hayatının geri kalanını çocukları uyuşturucudan uzak tutmaya adadı.

 

Bağımlılık alanında çalışan hemen herkes bağımlılığın bağlanma ile yakın ilişkisini bir şekilde sezinler. Kıskançlık krizleri, güven sorunları, hayal kırıklığı gibi şiddetli duygusal dalgalar bağımlıların yakın ilişki öyküsünde sık tekrarlanan sahnelerdir. Üstelik yaygın kanının aksine, bunlar genelde bağımlılığın sonucu oluşmuş filan da değildir. Yani bağımlılığın kendisi bir anlamda bir bağlanma sorunudur, bir iyi bağlan-amama durumudur.

 

Teoride bağlanmayla kast ettiğimiz şey kabaca “sevgi”nin bilimsel ifadesidir. Sevgi öyle bir kavram ki, hakkında herkesin söyleyecek çok sözü olsa da ne olduğunu tam olarak tarif edemediğimiz bir durumdur. Oysa bağlanma kuramı deyince bu sevgi ilişkisini tarif edecek bir dil ve bir metot ortaya koymuş oluyoruz. Yani kuram sevgi’ye bilimsel bir meşruiyet sağlıyor. İşte bu kurama göre insan nesne arayan bir organizmadır. Doğuştan getirdiğimiz bir yakın ilişki güdüsü taşırız. Bundan mahrum kalmak duygusal olarak yoksun hissettirir. Boşluk hissi ve içsel huzursuzluk tahammülü güç durumlardır. Bunlarla başa çıkabilmek ise afekt (duygu) regülasyonu becerisi olarak tarif edilebilir.

 

Afekt regülasyonu erken dönem yakın ilişkilerle (özetle anneyle) edinilen bir beceridir. Kendini yatıştırabilmek, güvende hissetmek, sevilmeye değer biri olduğunu hissedebilmek gibi işlevler, annenin yatıştırıcı- sevecen yanının yansımasının içselleştirilmesiyle edinilir ve kendimize ve diğerlerine dair oluşan içsel model genelde erişkin yaşamda da aynı şekilde devam eder. Haliyle, ilişkilerde duygusal yakınlığı sürdürebilmenin sırrı da bu erken deneyimlerde saklıdır.  Bu açıdan yeterince şanslı bir bebeklik geçirmemiş olanlar krizlerde savrulup dağılma, terk edilme, değersizlik, aşağılanma ve utanç beklentisiyle duygusal yakınlığı sabote etme riski taşırlar. Yemek, seks, kumar, oyun, alkol, uyuşturucu kullanmak gibi kompulsif davranışlar, tam bu noktada yani başkalarıyla duygusal yakınlığı sürdürmekte zorlanılan durumda bir çıkış olarak işlev görür. Kompulsif davranış aslında yakınlık ihtiyacını inkara yönelik bir savunma gibidir. Al Szolack’ın naif görünen hikayesini aklınızda tutarken, sevdiğiniz birine öfkelendiğinizde sigara yakışınızı, ya da heyecanınızı yatıştırmak için bir shot atarken bardağa nasıl tutunduğunuzu hatırlayın. Kullanımın işlevi bir tür affekt regülasyonudur. Bu hem kullanılan maddenin doğrudan etkisiyle (örneğin sakinlik ya da coşku veren maddeler), hem de bunun ötesinde kompulsif kullanımda bir sabotaj davranışıyla, bir “kötü ben” oluşla, bir biçimde “bir başkasına ihtiyacın inkar edilmesi” ile ilişkilidir.  Bırakmış bağımlıların da günün birinde tekrar başlaması sıklıkla öfke, hayal kırıklığı, çaresizlik gibi kriz anlarında olur.

 

Neyse ki kriz dönemlerinin bir başka özelliği, bu bağlanma stilinde bir değişikliğin ortaya çıkabilme ihtimalidir. Uyuşturucuyu bırakırken dine yönelen, aşık olduğunda kendine eroin yapmayı kesen, ramazanda içki içmeyen ve pek de şiddetli yoksunluk yaşamayan bağımlılar bu hipotezi tersinden destekler. Dine yönelmek ya da bir dava edinmek, güçlü bir bağlanma ilişkisinin ortaya çıkışıdır. Bağımlılık tedavisinde eski bir gelenek olan on iki basamak gruplarında da benzer bir dinamik söz konusudur. Örneğin AA’nın on iki basamağından sadece bir tanesi doğrudan alkolle ilişkilidir, diğerleriyse sosyal bağlara yöneliktir. “Kendimizden daha üstün bir kuvvetin bize akıl sağlığımızı kazandırabileceğine inandık”, “arzularımızı ve yaşantılarımızı bizim anladığımız manadaki tanrının iradesine terk etmeye karar verdik”, “tanrıya, kendimize ve başka bir kimseye zaaflarımızı ve kusurlarımızı itiraf ettik”, “incittiğimiz ve kırdığımız kimselerin bir listesini yaptık ve onlara karşı işlediğimiz hataları tamir etmeye karar verdik” bu basamaklardan bazılarıdır. Ölçümler bu gruplara düzenli katılanlar arasında güvenli bağlanma oranının giderek arttığını, güvensiz bağlanmanın azaldığını göstermektedir. Nitekim bağımlılıkta rol oynayan biyolojik mediatörler, bağlanmaya da aracılık etmektedir. Örneğin kokain yoksunluğu aşk acısına benzer biyolojik kanıtlar taşır. Kokain yoksunluğundaki bağımlıların beyin görüntülemelerinde sinyal veren alanlar aşkta reddedilenlerinkiyle benzerdir. Annesinden ayrılan sıçanlara düşük doz opiat (morfin) verildiğinde ses frekanslarında anneyle bir aradaykenkine benzer şekilde bir değişiklik görülmüştür. Güvenli bir ilişki içindeki bireylerde ağrı eşiği daha yüksek ölçülmektedir. Bilim dünyasının bu bulguları aslında  pek de şaşırtıcı değildir; sonuçta kaynağı kim olursa olsun (out there,in there) duygunun ortaya çıkışında da yatışmasında da rol oynayan, beynin aynı kimyasal mimarisi olacaktır. Yakın kişiler arası temas, nörofizyolojiyi değiştirmektedir.

 

Annesine düşkün Al Szolack’ın yaşamının annesinin ölümüyle darmadağın olması, yeniden doğuşunun ise bir başka anneyle temasla ile başlaması, bir davaya bağlanıp bağımlılığından kurtulması muhtemelen kendiliğindeki kırılgan kısmın restorasyonuyla paralel bir öyküdür.

 

Ve epey naif ve idealist bir söylem gibi duran “hugs not drugs”, sanırım aslında hakikatle düşündüğümüzden daha yakın bir temas içindedir…


KAYNAKLAR
1- Philip J. Flores; Addiction as an Attachment Disorder Jason Aronson The Rowman&Littkefield Psublishing Group,Inc, New York, 2004.

2- Fischer H.E, Brown L.L, Aron A et al(2010). Reward, Addiction and Emotion Regulation Systems Associated with Rejection in Love. Journal of Neurophysiology; 104(1):51-61.

3- Nelson E., Panksepp J. (1998). Brain Substrates of Infant-Mother Attachment: Contributions of Opioids, Oxytocine and Norepinephrine. Neuroscience&Biobehavioral Reviews;22(3):437-452.

4- Meredith P.,Strong J., Feeeney J.A. (2006). Adult Attachment, Anxiety and Pain Self-Eficacy asictors of Pain Intensity and Disability. Pain; 123(1,2): 146-154.

5- Smith B.W., Tonigan J.S (2009). Alcoholics Anonymus Benefit and Social Attachment. Alcoholism Treatment Quarterly; 27:164-173.

 

bottom of page