top of page
Aşk mı? Bağımlılık mı?

“Mantık, irade, kuvvet sevince pek işlemiyor; canım senle olmak istiyor...”

Bağımlılarla çalışan biri olarak, alkol madde bağımlılığından kurtulmaya çalışan kişilerle romantik hayatı pek de yolunda gitmeyen kişiler arasında ciddi benzerlikler olduğunu gözlemliyorum. Uyuşturucuyu bırakmak isteyen bağımlılar, hemen harekete geçemezler. Bir dönem severek kullandıkları ve yaşamlarının bir parçası haline gelen maddeden artık eskisi gibi hoşlanmasalar da, bırakmaya karar vermek zor bir süreçtir. Çevrelerindeki hemen herkes, ailesi, arkadaşları, dostları nasihatlar verse de, hatta bağımlı birey artık doğrudan zarar görmeye başlasa da, maddeden ayrılma kararı zor bir iştir. Üstelik karar vermek yetmez, nasıl ayrılacağı, ne zaman ayrılacağı, maddesiz ne yapacağı, acılarla nasıl başa çıkacağını da hesaplamak zorundadır. Karar verse de harekete geçmek genelde zaman alır. Ve maddeden ayrı kalınan ilk günler sancılı geçer. Uyumak, yemek yemek, çalışmak, herhangi bir şeyden keyif alabilmek zorlaşmaya başlar. Öfke bazen uyuşturucu maddeye, bazen çevredeki insanlara, çoğunlukla kendine yönelir. Adeta zaman yavaşlar, madde kullanmadan her gün bir ayrılık yolundaki başarı göstergesi olarak kayıtlara geçer. Geçmişle hesaplaşmalar ve gelecekle ilgili endişeler zihni meşgul eder. Bağımlılar çoğunlukla, maddeyi bırakınca tekrar istek yaşamaktan korkar. Sevmese de istemekten korkar; bir delilik yapıp tekrar kullanmaktan korkar. Madde olmadan hayatta artık anlam bulamamaktan korkar. Sanırım madde bağımlılığıyla ilgili buraya kadar anlattığım yoksunluk belirtileri ve gel gitler, romantik ilişkilerde kalbi en az bir kırılmış herkese tanıdık gelecektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Aşk üzerine araştırmalar yapan antropolog Helen Fischer aşkı ve aşk acısını anlama yolunda araştırmalar yaparken madde bağımlılığı ve aşık olma durumu arasında çok benzer biyolojik mekanizmalar olduğunu keşfetmiş. Fischer’e göre aşk bir duygudan daha fazlası: beynimizin en derin bölgelerinde yer alan bir güdülenme sisteminin ürünü ve aşkın da bağımlılığın da sorumlusu bu sistemin temel elemanı olan Dopamin.

Biraz dopaminden bahsedelim. Dopamin beynin ödül sisteminin temel parçası olan bir maddedir. Hayatta kalmamamız ve ürememiz için avantajlı olan tüm davranışlara bizi yönelten ve bu davranışı sürdürmemizi sağlayan şey kendi dopaminimizdir. Uyuşturucu maddeler zihnin pusulasını şaşırtır ve sanki yaşamımız için yararlı bir durummuş olduğu mesajını verir. Yani bizi alkole ve uyuşturulara bağımlı yapan dopamin sistemidir.

Fischer ve ekibi aşkın mekanizmasını anlamak için aşk acısı çeken bir grup katılımcıyla bir beyin görüntüleme araştırması yapmış. Bu çalışma kısaca söyle: Ortalama iki ay önce reddedilmeyi deneyimleyen ve hala aşık olduğunu ifade eden 10 erkek ve 5 kadına sevdikleri kişinin fotoğrafı ve herhangi bir duygu hissetmedikleri bir başka tanıdıklarının fotoğrafı gösterilerek bu kişiler hakkında düşünmeleri isteniyor ve fonksiyonel MR çekiliyor. Katılımcıların sevdikleri ve kendilerini reddeden kişinin fotoğrafına bakarken üzgün, kızgın ve ajite oldukları; nötr duygular besledikleri kişinin fotoğrafına bakarkense sıkıldıkları gözlemleniyor. Bu sırada alınan MR görüntülerinde sevdikleri kişinin fotoğrafına bakarken beyindeki en önemli dopamin merkezlerinden biri olan VTA alanından ve angüler gyrustan sinyal alındığı görülüyor. Çalışmanın ikinci bulgusu biraz daha ilginç: Sevdiği kişinin resmine bakarken duygusal birliktelik için istek hisseden ve takıntılı düşünceleri olan katılımcılarda MR’da sinyal veren beyin bölgeleri, kokain bağımlısı olan ve kokain isteği duyan kişilerdeki sinyal veren aynı bölgelerle aynı (nucleus accumbens, prefrontal gyrus, orbitofrontal gyrus). Yani aşık olduğunuzda sevdiğiniz kişiyle yakınlığı arzulamakla, kokain bağımlısı olan birinin yaşadığı kokain isteği beyinde hemen hemen aynı mekanizmayla ortaya çıkıyor.

Bu çalışmaya katılan denekler, çalışma tamamlandıktan sonra yapılan görüşmelerde reddedilmeyle ilgili bu çalışma sırasında öğrendiklerinin, iyileşmelerine iyi geldiğini ifade etmişler. Yani anıları tekrar değerlendirmek, acılarını tekrar tekrar yaşamaktan daha etkili olmuş gibi gözüküyor.

Marcel Proust “sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir” demiştir aşk için. Tüm bu biyolojik kanıtları düşününce bizi büyüleyen ve geri dönüşte acıyı getiren o şey zihnin pusulasını saptıran kendi dopaminimiz gibi duruyor. Aşık olmanın kokain kullanmaya, ayrılığın da kokain yoksunluğuyla benzer yıkıcı tarafı, aslında bizi biz yapan hayatta tutan dopamin sisteminden kaynaklanıyor gibi.

 

Bağımlılığa epey mesai harcayan biri olarak söyleyebilirim ki; bağımlı olununca (genel kanının aksine) mantık, irade ve kuvvet tek başına pek işe yaramaz. Hatta iyileşmede akıl kuvvetten daha iyi bir enstrümandır. Arada istek duymaksa güçsüzlük değil, beklenen doğal bir durumdur. Mesele özlem değil, özlemle nasıl başa çıkacağını öğrenmektir. Üstelik “istemek ve özlemek” sevmekle aynı şey değildir.

 

Bağımlılıkta bırakılan madde için yas tutulur; bir bakıma geride kalan sevgili için yas tutulur. Madde kimi zaman sevgili gibi rüyalara sızar. Bazen işler sarpa sarar; unutulamayan aşk acısı yerini alkole terkederek silinir, bazen beklenmedik bir aşk bağımlılığın tüm zahmetlerini siler gibi olur.

 

Yarayı iyileştiren şey sabır ve mukavemet değil, iyileşmeyi sahiden istemek ve değişmeyi göze alabilmektir. “Yeni hayat” korkutucu gelse de buna karar vermek yeni bir ben’e atılan adımdır. Düşe kalka başlayan ilk adımlardan sonra hayat anlam kazanmaya başlar, özlem ve istek şiddetini kaybeder. Yeni bağlar filizlenmeye başladıkça hayat daha neşeli bir hale gelir, çaba gerektiren işler daha kendiliğinden yürümeye başlar. Küçük adımlar peş peşe eklenir, yeni bir hikaye doğar. Ve iyi haber: Güneş bir sabah tekrar capcanlı parlar…


KAYNAKLAR
1- 
Levine, D. (2014, July 29). Anthropologist and love expert Helen Fisher on the mysteries of love. Retrieved from https://www.elsevier.com/connect/anthropologist-and-love-expert-helen-fisher-on-the-mysteries-of-love.

2- Fisher, H.E., Brown, L.L., Aron, A., Strong, G., Mashek, D. Reward, addiction, and emotion regulation systems associated with rejection in love. J Neurophysiol, 104:51-60, 2010.

 

bottom of page